Pazarlamanın Geleceği: Sessizce Yeniden Doğuşa
İlk defa yapay zeka çıktığında neler olmuştu hatırlıyor muyuz? Ghibli görsellerini şu an kullanıyor muyuz? Komik röportaj videoları, yapay zeka ile bakın neler yapılıyor tarzında birçok konu gelip geçiyor. Modeller yenileniyor, yeni gelişmeler hızla eskiyor.
Pazarlama dünyasında ve başka bazı alanlarda da bir süredir “vibe” satılıyor. Vibe nedir diye aşağıda tanımı var, aslında tek kişilik bir gösteri; birçok kişinin işini YZ araçlarıyla ve otomasyonla yapmaktır vibe işi. Bu kodlamada da var, pazarlamada da, iş geliştirmede de. Yakında muhasebe, bordrolama, finans gibi alanlarda da artacak bir kavram, ancak uzun süreceğini zannetmiyorum.
Bu vibe yaklaşımı yayılıyor. Evet güzel, işlerimiz kolaylaşacak. Yeni pozisyonlar ve roller ortaya çıkacak.
Ama ortada bir eksik var: Ürün veya hizmetin hakikiliğini sadece YZ anlatamaz.
Kampanyalar, videolar, üç maddelik hikayeler, parlayan görseller... İçinde anlam yoksa, dışı da tutmuyor. Sönüp gidiyor.
Tüketici güveninin buharlaştığı, bütçelerin tırpanlandığı bir dönemde markaların “hissettirmekle” değil, “talep edileni karşılamakla” var olması gerekiyor, hem de hakiki ve samimi anlamda. Vaat edecek bir şeyi olan, onu taşıyan her detayla bunu gösterebilen markalar yarınlara kalacak. Sadece trendlerle dalga yakalayanlar ise suya düşme riskiyle karşı karşıya.
Geçenlerde bir markanın genel müdürü “Reklamlar izleniyor ama unutuluyor,” dedi. Haklıydı. Özellikle de yanlış yapılmış reklam kampanyaları için. Muhtemelen daha çok vibe marketing ile yapılan ve önüne düşürülen videoları görmüştür.
Peki doğru reklam nasıl yapılır? Yapılırsa vibe ile olur mu?
Reklam fikri sadece insana dokunan bir noktadır. Yayılım, deneyim, ürün... Hepsi bir bütündür.
“Ürün markayı yaratır. Ama yalnızca ürün marka değildir.”
Gerçek deneyim markanın iskeletidir.
Satış öncesi ilk temas: Destek hattı, kargo süreci, hatta ürünün kokusu bile… Hepsi markanın “vaadini” taşır.
Ya pekiştirir ya da çürütür.
Bu bütünü düşünerek tabii ki vibe marketing yaparsın ama biraz çalışman, emek harcaman lazım. Sadece XY hedef kitlesine CB mesajıyla bunu veriririz sonra bunu yaparız gibi basit bir saldırı taktiği vibe marketing olamaz, normal klasik pazarlama da olamaz!
Pazarlamacı mı, Emlakçı mı?
Bugün birçok pazarlamacı stratejist gibi değil, tüketim müteahhidi gibi çalışıyor. Sosyal medyada dikkat çekmek, markanın önüne geçiyor. Küçük markalar da büyüklerin tüketim hırsını taklit ederken kendi özlerini yitiriyor. Etki de haliyle düşüyor. Tabii burada biz sosyal medya kullanıcılarının da alışkanlıkları etkili.
Bir diğer yanılsama da: “Ürün deneyimi yerine duygu tasarlamak.” Evet, duygu önemli. Ama yeterli değil.
Çünkü günün sonunda insan gerçekle karşılaşır. Ve hiç kimse, salak yerine konduğu hissini affetmez. O yüzden bandwagon etkisi diye bir şey var. Yani “Aa herkeste var, bende niye yok? Ben salak mıyım? O zaman ben de alayım” mantığı.
(Bu arada “Salaklığın Psikolojisi” üzerine yazdığım yazıyı da buradan okuyabilirsin.)
Gerçek deneyim ya sadakat yaratır… ya da unutulmayı hızlandırır.
Ne Yapmalı?
Strateji içgörüsüz olmaz. Ve içgörü “gençler eğlenceyi sever” gibi klişe düşünceler değildir.
Moda değil, anlam peşinde olmalı…
Bu da sabır gerektirir. Okumayı, gözlem yapmayı, veriyle haşır neşir olmayı, hızdan biraz feragat etmeyi…
Evet, yapay zeka süreci hızlandırır. Ama insanla bağ kurmak bir demlenme süresi ister. Düşünme süresi ister.
O demlenen çayın veya kahvenin de bir süresi var, değil mi?
Kelimeler Boşsa, Anlatı da Boştur
“Otantik,” “lifestyle,” “storytelling”, “viral oldu”… Bu kelimeleri çok kullanıyoruz. Ama bazen hiçbir şey anlatmıyorlar.
Gerçek içgörünün çıktığı yerden gelen dil bellidir: Anlam içerir ve etki bırakır.
Kanal Değil, Bağ Kurun
Sadece sosyal medyada değil, ürünün temas ettiği her noktada bir tutarlılık olşuturulmalı. Yoksa sadece bir reklam panosu olursunuz. Viral içerikleriniz söner gider. İnsanlar markalar hakkında saniyeler içinde karar verir ama bağ kurduklarında unutmazlar.
Anti-Entelektüalizme Direnin
Dünyada derin düşünceye karşı bir yorgunluk var. Artık düşünce de veriden ibaret zannediyorsunuz (LLM’ler gerçek anlamda düşünmüyor ve yazmıyor; sadece verilerle çalışıyor ve sonuç üretiyor). Ama düşünce biraz ince düşünmek gibi…
Saçma cümleler, absürt videolar popülerlik aracı haline geldiği ve kolayca düşünülmeden yapıldığı için hemen sonuca varmak istiyoruz. Şimdi bile sadede gel dediğini duyar gibiyim mesela.
Ama insanlar farkında. Samimiyeti, derinliği, güveni aramaya devam ediyorlar. Edecekler.
Demografiye değil, davranışa bakın. Kuşak farkı ezberini bırakın. Sizin “insanlarınızı” anlayın.
Sadede Gelelim
Kriz Zamanı, Sahiciliğin Testidir
Ürünleriyle konuşan, vaadini boş yere cilalamayan, hikayesini olduğu gibi anlatan markalar yolunda ilerleyecek.
Samimiyet; üretimden değil, zihinden başlar. Duyguları anlayan, stratejisini buradan kuran markalar güven inşa edecek. İster vibe, ister otomasyon istersen agentic pazarlama yap, farketmez.
Çünkü pazarlama sadece görünürlük işi değil, güven biriktirme sanatıdır.
Kısaca Vibe Marketing Nedir?
Geleneksel pazarlamanın büyük ya da küçük ekipler, uzun onay süreçleri ve yüksek maliyetler gerektiren yapısına karşı, yapay zeka yardımıyla, hızlı, düşük maliyetli ve ölçeklenebilir bir yaklaşımdır. Karar alma süreci anlıktır, kampanyalar saatler içinde başlatılır ve sürekli optimize edilir. Tek bir pazarlamacı, AI araçlarıyla geniş etki yaratabilir; eğer pazarlamayı iyi biliyorsa, insan içgörüsünden faydalanma yeteneği varsa ve işini doğru düzgün yapıyorsa!
Bu modelde hız, duygu ve teknoloji birlikte çalışır denilse de aslında duygu değil büyük dil modelleri çalışıyordur.
Not: Biz 1 yıldır vibe fraksiyonel CMO’luk yapıyoruz ama bunu anlatmaya gerek duymuyoruz. Nefes alıyorum diye bağırmaya ne gerek var!