Prompt’un Değil, Duygunun Peşindeyim
Yapay zekanın ne kadar güçlü olduğunu, hangi promptun daha iyi olduğunuokumaktan dinlemekten yorulmadınız mı?
Ben yoruldum.
Çünkü benim derdim başka:
Anlaşılmak. Ve diğerini (ötekini) anlayabilmek.
Kendi “yalnızlık” hissimden çıkmak.
Son yıllarda herkes yalnızlık üzerine konuşuyor. Yalnızlık hastalığı hızlıca artıyor.
Birçok yerde istatistik var, bazıları video çekiyor. Gary Vee veya Zoe Scaman (şuradaki harika sunumuna muhakkak bakın) gibi isimler de yazıyor…
Peki, bir şey değişiyor mu? Pek sayılmaz.
İnsanlar en çok yapay zekayı ne için kullanıyor biliyor musunuz?
Kod yazmak, görüntü üretmek değil. Dertleşmek. Konuşmak. Dinlenmek…
Yapay zekanın 2025'te en çok kullanılan alanlarından birisinin “terapi ve arkadaşlık” olarak geçmesi ilginç değil, korkunç! (Detay sevenler için link burada)
Peki başka bir şey daha söyleyeyim mi?
Dünya genelinde antidepresan kullanımı artıyor.
Pandemi sonrası anksiyete ve depresyon vakaları zirvede.
Z kuşağı ise... İstatistikleri görünce kalbim de sıkışıyor:
Hiç bu kadar (sosyal medyada) bağlantılı olup, bu kadar yalnız hissetmiş miydik?
Peki bu kadar “yalnızız” diye konuşuluyorsa, neden hala yalnız hissediyoruz?
Çünkü mesele bireysel değil. Toplumsal.
Çünkü terapi iyi (fakat çok kişisel) bir yöntem olsa da; uzun sürüyor, pahalı, sınırlı ve herkese ulaşmıyor.
Çünkü konu zihinle veya ruh sağlığıyla ilgili değil, ilişkilerle ve toplumla ilgili.
O halde ne yapmalı?
Çok basit: Daha az konuş, daha çok dinle.
İnsanlara “Nasılsın?” diye sorma, “Senin için buradayım” demeyi farklı yollarla dene.
Bir çözüm üretmek zorunda değilsin, sadece yanında durma niyetin olsun yeter.
Birey olarak.
Topluluk olarak.
Şirket olarak.
Bir şeyleri daha insani hale getirmeyi deneyebiliriz.
Bir kitap kulübü başlat mesela.
Bir kahve günü düzenle.
Biriyle yürüyüşe çık.
Birini çaya çağır.
Peki, iş dünyası için ne anlama geliyor bu?
Hemen risk diye düşünme. Bu bir sorumluluk.
İnsanlar sana ürün almak için değil, bir şey hissetmek için geliyor.
Güven ve bağlantı.
O yüzden çok büyük hamleler değil belki, ama küçük insani adımlar atmalı şirketler de.
Bir iç iletişim kampanyası yap değil sadece…
Gerçekten mesela sor ekibine:
“Nasıl hissediyorsun?” Ve sus.
Dinle.
Yapay zekâya değil, kendine sor:
Bugün kimle gerçekten bağ kurdun?
Kahveyi bir bahaneye çevir.
Kitabı bir köprüye…
Yalnızlıktan değil, birlikten doğan bir iş modeli kur. Yalnızlığa çare olacağım diye insanları daha da yalnızlaştırma.
Çünkü bence geleceğin rekabet avantajı; daha hızlı ve doğru hesaplayanlar değil, daha iyi anlayanlar ve hissedenler olacak.